Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Paul Valéry en eski yazınsal biçem olan diyalogdan hareketle, zihinsel bir “büyük patlama”nın ürünü bir metin ortaya koyuyor. SABİT FİKİR birbirini yadsıyan, besleyen, çürüten, doğuran konuşmalardan örülü bir kitap, bir anlamda Valéry’nin denizde taş sektirme egzersizleri. Sabit Fikir Valéry’nin düşünce dünyasının ve ilgi alanlarının nerelere uzanacağının kısa bir özeti. “Büyük acıların pençesindeydim; çok etkin ve çok şiddetli kimi düşünceler zihnimden ve dünyamdan geriye kalan her şeyi perişan ediyordu. H
“… Tatlı-hoş bir söz, kökleri sağlam ve dalları göğe doğru uzanmış güzel bir ağaca benzer ki o ağaç, Rabb’inin izniyle meyvesini, yemişini her zaman verir… Sevimsiz, kem-çirkin bir söz de yerden koparılmış ve hiçbir sebatı-kararı olmayan kötü bir ağaç gibidir.” (İbrahim Suresi: 14/24-26) Göğe doğru uzanan o dallar meyvelerini vermeye devam ediyor. Ama biz onların gölgesinde serinleyip meyvelerini tatmadan geçiriyoruz ömrümüzü. Klasik şiirimizden günümüze bir esinti getirebilmek muradımız. Daha çok o vesiley
“… Tatlı-hoş bir söz, kökleri sağlam ve dalları göğe doğru uzanmış güzel bir ağaca benzer ki o ağaç, Rabb’inin izniyle meyvesini, yemişini her zaman verir… Sevimsiz, kem-çirkin bir söz de yerden koparılmış ve hiçbir sebatı-kararı olmayan kötü bir ağaç gibidir.” (İbrahim Suresi: 14/24-26) Göğe doğru uzanan o dallar meyvelerini vermeye devam ediyor. Ama biz onların gölgesinde serinleyip meyvelerini tatmadan geçiriyoruz ömrümüzü. Klasik şiirimizden günümüze bir esinti getirebilmek muradımız. Daha çok o vesiley
“… Tatlı-hoş bir söz, kökleri sağlam ve dalları göğe doğru uzanmış güzel bir ağaca benzer ki o ağaç, Rabb’inin izniyle meyvesini, yemişini her zaman verir… Sevimsiz, kem-çirkin bir söz de yerden koparılmış ve hiçbir sebatı-kararı olmayan kötü bir ağaç gibidir.” (İbrahim Suresi: 14/24-26) Göğe doğru uzanan o dallar meyvelerini vermeye devam ediyor. Ama biz onların gölgesinde serinleyip meyvelerini tatmadan geçiriyoruz ömrümüzü. Klasik şiirimizden günümüze bir esinti getirebilmek muradımız. Daha çok o vesiley
“Usta bir yönetmen elinde çekilmiş etkileyici bir intihar sahnesiydi sanki. Ağır çekimde ilerliyor, ufak kabarcıklar çıkarıyor, yer yer kımıldanıyor ama her şekilde güzel görünüyordu... Düştü, düştü ve görkemli bir şekilde kondu. Çakılmak değildi bu. Sanki yerini bulmuştu. Ahmet, bütün gücüyle peşindeydi. Bacaklarını çırpıyor, elleriyle kollarıyla kendini ona daha da yaklaştırıyordu. Sadece birkaç kulaç kalmıştı ama yapamadı. Eli varmadı. Bir şey değişmeyecekti. Değil den
Tükendi
Gerçeklerden hiçbir zaman sakınma. Yalanlar başka. Yalanların en büyük sorunlarından biri; her zaman, her yerde, yeniden bir yalana mahkûm olmasıdır. Hayatınızı, nasip ve nimetlerinizi imkânsızlıklar içinde aramayın. Nimetler ve saadetiniz, gücünüze muhtaçtır, olan biten ne varsa, fırsatlarınıza dönüşür çünkü insanın bildiği ne varsa bilmedikleriyle sınanıyor. Gitmem dediğin yere nasıl defalarca dönüyorsan bittim dediğin yerde de bitmiyorsun. Çok uzun zaman oldu, hiçbir şeye şaşırmayalı. Kimseye hiçbir şeyi
Sayfalar arasında Nathanael’e verdiği öğütlerin yanında dostu Menalque dair birçok kişi ve esere atıfta bulunuyor ve diyor ki: “Çok şey istemeye ve bunların tümüne birden sahip olmaya kalkma! Gerçekleşmesini istediğin bir arzunun karşısına her an başka bir arzunun çıkabileceğini ve onu gölgede bırakabileceğini düşün ve kendini kaptırma! Düşüncelerini rüzgârın kanatlarına tak. Varsın yel üfürsün, su götürsün, aldırma!” *** Andre Gide, “Toprağın Yarattığı Nimetler”i, “Yeni Nimetler” adlı eserinden sonra yazmı
Tükendi
Seslendiğin insanların ARTIK olmaması… Seslendiğin insanların HENÜZ olmaması… Mevcut olmayan bir şeye seslenmek, hem “gitmiş”e hem de “gelmemiş”e yönelik bir “dokunamama” hâlidir. Var olmayana seslenmek, “artık” ile “henüz” arasında sesin zamansız konumlanışıdır.
Her şehrin bir sesi-tınısı, kokusu, tadı, ruhu ve mimarisi vardır duyularımıza hitap eden. Şehirlerin gönül kapıları vardır girmesini bilene. Şehrin pencereleri vardır seyretmek isteyene. Kadim şehirlerin sesi, insanın sesidir. Şehir gönül kapısından girenlere kendini anlatır. Penceresinden bakanlara içerisinde barındırdığı hikâyesini, edebiyatını, tarihini ve kültürü derinden geleni fısıldar. İşte o fısıltı şehrin sesidir.
Her kültürün kendinden önce var olmuş bir başka kültürün yatağında büyüdüğü Anadolu toprakları binlerce yıl zengin bir halk edebiyatına kaynaklık etti. Sabahattin Eyuboğlu ile Yaşar Kemal'in ortak çalışması olan Gökyüzü Mavi Kaldı bu büyük edebiyatın seçme ürünlerinden oluşuyor. Adını Yaşar Kemal'in koyduğu bu kitap, bir yandan halk edebiyatımızın zenginliğini, büyüklüğünü hangi büyük kültürlerden beslendiğini ortaya koyarken, bir yanıyla da halk edebiyatı tarihimize düşülmüş büyük bir not. Kuş uçtu yuva
Tükendi
Keder zalim bir eğitim türü. Yas tutmanın ne kadar kaba, ne kadar öfke dolu olabileceğini öğreniyorsunuz kederliyken. Düşünmeden söylenen başsağlığı dileklerinin nasıl hissettirebileceğini öğreniyorsunuz. Babasının ölümünün ardından yazan Chimamanda Ngozi Adichie, kayıpla derin bir hesaplaşmaya giriyor. Babasının ölüm haberini izleyen günleri “Yarından ve daha sonraki bütün yarınlardan korkuyorum” diye tanımlayan yazar, şok, yalnızlık ve hayal kırıklığını çarpıcı bir dille anlatıyor. Keder Üzerine, tüm kayı
Tükendi
“İslam dünyasının yaşadığı iki medeniyet krizi var: Birincisi, 9 ve 10 yüzyıllarda belirgin bir şekilde başlayıp 12 ve 13 yüzyıllarda zirve noktasına ulaştı. Doğu cephesinde Moğol istilası ve Bağdat’ın düşüşü, Batı cephesinde ise Kurtuba’nın düşüşüyle birlikte İslam tarihinin o zamana kadarki en büyük krizi yaşandı. Haçlı ve Moğol saldırılarında bir şeyimiz hariç her şeyimizi yitirdik. Bu tür kriz, İslam medeniyetini fiilen tarumar etti ama inancımızı, akidemizi sarsmayı başaramadı. Kendimize olan güveni hi
Kaybetmenin tadına bir defa olsun bakmak gerekiyordu. Ancak kaybettikçe kazanmaya başlıyordu insan. Senden istediğini koparana kadar mücadelesi bitmiyordu yaşamın ve sadece, senden istediklerini koparmış insanlarla yol devam ediyordu. Diğerleri güven yoksunu birer budalaydı. Güven, istediğini verdiğin kişilerle var oluyordu. Değiştiklerinde anlıyordun unutmaktan başka seçenek bırakmadıklarını. Onlarsız hayatın nasıl da akıcı olduğunu yeniden keşfetmenin hazzı ile salıveriyordun kendini dinginliğe. Dikine ça
İçimde sürekli bana seslenen bir ses var, en zor anlarımda bile konuşmaktan vazgeçmiyor: “Bu hayatta çok şey gördük, geçirdik; hiçbir şey bizi yenip yıkamadı! Bunlar mı yıkacak? Zor yıkarlar!” Ben vazgeçmiyorum gülüşlerimden. Hayatta yaşayacağım güzelliklere inanmaktan asla vazgeçmiyorum. Önemli olan sevmek, sevilmek, çabalamak. Gerisi boş bir balon. Ne kadar yukarı çıkarsa çıksın, elbet patlayacak, elbet sönecek... Ben gerçek duyguları aramaktan ve onların bir gün mutlaka yaşanacağına inanmaktan asla vazge
“Mahallemizde solun bütün renkleri vardı. Karşı mahallede ise sağın tek rengi hâkimdi. Havanın kurşun gibi ağır olduğu günlerdi. Hepsi yirmili yaşlarda, kendi düşüncesinde; ilkeli, idealist ve dürüsttü. Renkli mahalle daha eşit, daha özgür, daha mutlu bir ülke istiyordu. Karşı mahallede şu düşünce hâkimdi: ‘Komünizm bu bahar geldi gelecek, bu renkli mahallenin gençleri var ya onlar getirecek. Ölürüz de buna izin vermeyiz’ diyorlardı. Yıllar geçti ne komünizm geldi ne de başka bir şey. 12 Eylül 1980’de, soka
“Olumlu yönde siyasi ve toplumsal değişim için yalın, apaçık bir manifesto.” Paschal Donohoe - İrlanda Ekonomi Bakanı “Gücü beklenmedik bir ironiyle etkisiz hale getiren, size bir neşter ve bir çiçek vererek günümüzü anlamanızı sağlayan dehaya sahip. Ece Temelkuran’ın büyüsü bu.” Roberto Saviano - Yazar “Üstesinden gelebileceğimiz bir kederden mustarip olmak. Henüz sahip olmadığımız bir özgürlüğe hasret kalmak. Bunlar, Beethoven’ın ruhumda bıraktığı duygulardı. HepBeraber de bende aynı duyguları uyandırdı.”
Duygularımız durmadan akan derelere benzer. Doğduğumuzda pırıl pırıl olan o berrak dereye attığımız her sıkıntı, her kaygı, her üzüntü rengini değiştirir, onu bulanıklaştırıp karartır. Bütün güzelliğine ve ihtişamına rağmen, hayat huysuz ve bencildir. Huysuz bir hayatla mücadele etmek, iyi yaşayabilmek ciddi bir sanattır. O sanatı da hayat kendisi öğretir bize; onun sesini duyanları, özen gösterenleri, anlamaya çalışanları bilir. Ona bakışımızı, duyduğumuz hayranlığı, onunla mücadele etmekten vazgeçmeyec
Tükendi
Ey okuyucu, bütün cüretini yalnız bilmeye harcama; bu iki yüzyıl önceki meseleydi. Bu yüzyılda hâlâ cüret edecek bir enerjin kaldıysa biraz da yapmaya cüret et. Bu kitap gevezeliğin bütün olanaklarını zorlayarak okuyanı söz ile eylem arasındaki pasaport kontrol noktasına götürmeyi amaçlamakta; bulunduğu söz dünyasının sislerinin arasından okuyucuya asıl olan hayatı işaret etmektedir. Bu kitap bir densizlik denemesidir. Bu kitap kalbe kontrolsüzce sokulan bir neşterdir; amacı tedavi etmek değil parçalamaktır
Tükendi
Kimi zaman iki sözcük, kimi zaman bir cümle, kimi zaman bir şiir... Az sayıda söz, uzun ve derin düşüncelere davet ediyor okuru. Okurun kitabı bir kerede okuyup bitirmesinden ziyade, baş ucuna koyup tekrar ve tekrar okuyabileceği bir eser... Üstelik aynı cümle her okunduğunda başka bir fikir ya da düşünceye götürüyor... Ruhumun Yalnızlığı yalın, sade, derin... İlham verici... “Aşk muhteşem bir felakettir…”
Ömer Faruk yine “hamle” yapıyor! İçerisinde yaşadığımız, sürekli kriz üreten “yanlış toplum”un nasıl bu noktaya evrildiğini anlamaya, bugünün patinaj yapan gerekçelerinde oyalanmak yerine “Tanrı Devleti” ve “Dünya Devleti”nin arasındaki hem gerilime ve hem de iş birliğine dikkat çekiyor. Bu “düşman kardeşler”in görünürde çatışmalarına rağmen, aslında, “öngörülemez ve ele geçirilemez olan”dan söz aldıklarına, hiçbir yasaya bağlı olmadıklarına ama her söylediklerinin yasa olarak kabul edilmesini dayattıkların
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1