" 'Gerçek hayat, tamamıyla buluşmadan ibarettir'. Buluşmak, karşılaşmak. İnsan ötekiyle karşılaşarak var olur. Ötekinin bakışıyla, ötekinin yüzünü bana çevirmesi, beni dinlemesiyle. İlişkiyle. Sadece ilişkiler vasıtasıyla kendimizi dünyaya ve başkalarına tamamen açarız. Başka bir insana bağlanabilmek için ona açık olmam gerekir. Olmamızı gerektiğini düşündüğümüz kişi olmak arzusundan sıyrılarak, gerçekten olduğumuz kişi olmaya izin vererek. Gerçekte kimim ben? Gerçekte olduğum kişi olmak, yani olduğum gibi
Resmî kaynaklara göre Kore Savaşı süresince Kuzey Kore ve Çin kuvvetleri tarafından esir
edilen 7,190 Amerikan askerinin yaklaşık %38'i, 1,148 İngiliz askerinin ise %15'i esir
kamplarında öldü. Bununla beraber, Amerikalı esirlerin %15'i ve İngiliz esirlerin %12'si
düşmanla iş birliği yaparken, savaş sonunda 21 Amerikalı ve 1 İngiliz asker düşmana iltica etti.
Buna karşın yine resmî kaynaklara göre, aynı esir kamplarında tutsak olan 234 Türk asker
arasında kampta ölen ya da savaş sonunda Türkiye'ye dönmeyi r
Yüzyıllık bir hikâye... Bir annenin düşman işgalindeki memleketini korumak için bugün bile
insanın inanamadığı, ölümün öldüremediği büyük cesaretini artık herkes bilecek.
Fedakâr bir kadının kararlılığını gözyaşları içinde okurken, asla değerini tartamayacağımız
başka bir kahraman gözümüzde canlanacak.
O, taşıyabileceği en ağır yükün altına girerken düşmana yakalanmamayı planlıyordu. Her gece
yeniden 'bu kez yakalanırım' kaygısıyla yollarını değiştiriyordu. Korkusu yakalanmaktan çok
kendisinden başka kimsen
Usta şair Nurullah Genç'in kalemiyle hayata armağan ettiği kelimeler, Nuyageva'da yıllar sonra
yeniden nefes buluyor.
O nasıl maceraydı, o nasıl "düş"tü
Çevresine ihtilâl kuzgunları üşüştü
Ay görünce düzenli ışıyan gözlerini
Hıçkırıklı bir mendil gökten kıyıya düştü
Öyle maktul bir esaret boşaldı ki doğudan
Köleler ata bindi; sultanlar yaya düştü
Nuyageva bir gümüştü, tılsımlı bir gülüştü
Nurullah Genç, Çiçekler Üşümesin ile şairin uzun yolculuğunun ilk duraklarına götürüyor
okurunu yeniden. Şiirine yön veren izlekleri okurlarıyla buluşturuyor bu eserle.
Gönlümün maviliği gitmesin gökyüzünden
Kuşların gülücüğü eksilmesin yüzünden
Kar yağsa da bu ıssız vadiye, gün bitmesin
Yapraklar üşüse de, çiçekler üşümesin
Cemil Koçak, yakın târih alanında yaptığı arkeolojik kazılarla resmî târihi ve onun nasıl
oluşturulduğunu açıklayarak, unutulanları hatırlatıyor ve geçmişimizle yüzleşmemizi sağlıyor.
Yakın târihimizle yüzleştiğimizde ise, geçmişin resmî târih aracılığıyla hâfızalarımızdan
silinmeye çalışıldığını meydana çıkarıyor.
Koçak, bu çalışmasında, Türk tek-parti rejiminin oluşturduğu resmî târih anlatısını zaman
zaman nasıl değiştirmek zorunda kaldığını, bu defâ İsmet İnönü örneğiyle anlatıyor. İsmet
İnönü de, bir z
Askerî Tarih alanında yaptığı araştırmalarla tanıdığımız Süleyman Tekir bu
çalışmasında, genel hatlarıyla Osmanlı İmparatorluğu'nda jandarmanın kuruluşundan
erken Cumhuriyet yıllarına kadar bu teşkilatın geçirdiği safhaları ele almaktadır.
Kurulmak istenilen jandarma teşkilatı, kuruluş sürecinde ortaya çıkan sorunlar ve
jandarmaya olan ihtiyaç kitabın ana konusunu oluşturmaktadır.
Tekir, birinci bölümde klasik dönemden itibaren modern jan
İslâm âleminin tıkanmışlık hali yaşadığı bir dönemde ortaya çıkan Selçuklularla
birlikte İslâm dünyası siyasî birliğini temin etmiş, Sünnî İslâm anlayışı toplumsal
hayatın merkezini oluşturmaya başlamış ve bir sonraki aşamada Türklerin kudretli
eliyle Hristiyan dünyasına galebe çalmıştır.
Selçukluların tarihî rolü, Malazgirt'te kazandıkları zaferle zirve noktasına erişmiş,
Türk-İslâm tarihindeki belirleyici konumları bir anlamda mühür gibi tarihe kazınmıştır.
Bu noktada, Stefan Zweig'ın ifadesiyle "insanlığ
Çocuklar, anne-babaların kapanmayan amel defterleridir. Aynı zamanda Allahın onlara en güzel emanetidir. Çocuğun midesini doyurmak kadar ruhunu da doyurmanın endişesini duyan, onu imanı kuvvetli, ameli salih bir inanan olarak yetiştirmek isteyen anne-babaların yüzleştiği en zor mesele, çocuğa namazı öğretmektir.
Kendisine yapılan ısrar ve baskılar yüzünden namazdan uzak duran, dayak ve hakaretler sonucu namaza tepki duyan insanların sayısı hiç de az değildir. Kolay olan çocuğa namazın nasıl kılınacağını a
"Kalbi kararmış olanlar zulmederler; buna karşılık, saf kalpli kimseler kendilerine zulmedeni affetmekle kalmaz, onu itibar ve ahlaken yükseltirler. Kendimizi manevî olarak temizlemek için, önce bu gerçeğin farkına varmamız gerekiyor. İşte elinizdeki, tamamen bununla ilgili bir kitap: Kalbi arındırmanın ve kurtuluşun el kitabı."
Neredeyse tamamıyla dış görünüş ve maddiyat odağında seyreden günümüzün dünyası, manevî gelişime daha fazla ihtiyaç duyar hale geldi. İnsanoğlunu boşluğa sürükleyen asıl neden ise
Nurullah Genç'in şiir macerası Siyah Beyaz Tabletler ile bambaşka bir soluk kazanıyor.
Geleneğin yeni bir dirilme yaşadığı dilini bu defa kadim yaşantılara doğru sürüklüyor.
Şair hüzün meşalelerini bir defa daha alevlendiriyor...
sen var oldun tenhâsında devlerin
ben hiçliğe bulaştım
ne hiç kaldı bende
ne sende varlık
elimizde, avucumuzda şimdi
hâin aldanmışlık ve ihtiyarlık
Hayatını, âlemde namaz kılmayan tek kişi kalmayıncaya kadar namazı anlatmaya adamış olan
İlahiyatçı yazar Ahmet Bulut, yeni kitabı Özge'nin Dirilişi'nde ateist olduğuna inanan genç bir
kızın hakikati buluş hikâyesini anlatıyor. Eğlence ve sefahet dolu bir hayattan, kalbinin ve
vicdanının sesini dinleyerek yaşayacağı zorluklar, sıkıntılar, buhranları göze alıp çıkışının
hikâyesi bu. Bizzat yaşanmış bir hidayet öyküsü.
Bu dünyaya gönderiliş maksadının peşine düşen Özge'nin en başta nefsi ve ailesiyle verdiği
Ben, Elif.
Kırk yaşıma değin kendi dünyamın içinde neden, niçin sorularıyla boğularak isyan eşiğine gelmişken, hiç ummadığım bir zaman diliminde sadece kendi cevaplarımı değil, tüm evrenin cevaplarını da buluverdim.
Öğrendim; herkesin bir hikâyesi varmış... O hikâyeler ki dünya ateşinde yanıp yok olmamızı sağlarmış. Bedenin hiçliğinden çıkıp, varlığımızın sebebine vakıf olmamız için çok gözyaşı dökmek lazımmış. Hepimizin sınavı, o hikâyelerde saklıymış.
Öğrendim; Aşk ile dokunmak ve Aşk ile yaşamak gerekmiş
Nurullah Genç, Rüveyda adlı şiir kitabında en çok beğenilen şiirlerine yer veriyor. Şairin yılların birikimini bir araya getirdiği kitabına adını veren "Rüveyda"ya en güzel seslenişini şu dizelerde görüyoruz:
Sular köpürmemeliydi Rüveyda
Kırılmamalıydı ıslak dalları hasret servilerinin
Ben zehire alışkınım, şerbete değil
Rüyalar nefret eder avare duruşumdan
Kâbuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
Sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
Ben her gece bir Mehdî türküsüyle çilekeş
Yargılamak için zeval kayıt
Rosa, Benoni'yle başlayan hikâyenin devamı, bir diptiğin ikinci kısmı. Okurun Pan'dan da aşina
olduğu karakterlerin de uzak yuvası. Nordland'ın kendine has doğası, Hamsun'un diğer
eserlerinde olduğu gibi, yine başlı başına bir kahraman olarak vücut buluyor bu romanda. Bu
defa Rosa'ya âşık gezgin öğrenci Parelius'un peşinde sürükleniyor okur, yeni çatışmalar,
kavuşmalar ve ayrılıklarla. Toplumsal ve sınıfsal farklılıkların yanında, bu defa engeller
bambaşka...
"Hamsun'u çevirmek benim için şiir yazmak gibi b
Merhaba arkadaşlar, ben Ayşen.
Sınıfımıza yeni bir öğrenci geleceği söylentisi ortalığı karıştırdı. Adı Umut'muş.
Erkekler hemen "Umut bizimdir!" diye atıldılar. Ama sınıfın popisi Ceyda, Umut kız
ismi de olur deyince iddialar havada uçuşmaya başladı. Herkes Umut'la arkadaş
olmak istiyordu, ayrıca herkesin arkadaşlığın ne demek olduğu hakkında değişik
fikirleri vardı. Neler oldu merak ediyorsanız, kitabın sayfalarını çevirmeye
başlayın.
Merhaba arkadaşlar, ben Güven.
5B sınıfındayım. Okulun en renkli tipler
Bütün savaşların esas kahramanları kadınlardır.
Ve savaşlar yalnızca insanları değil, türküleri de öldürür.
1911?
Yemen?
Birbirinden zorla ayrılan iki kardeş.
Çöl ve ateşin kavurduğu, yemenisine sarılmış küçücük bir kız.
2014...
İstanbul?
Yemen türküsünün kayıp mısrasını arayan bir kadın.
Geç gelen aşkın ve umudun peşinde bir adam.
Okurlarının, ?geçmiş ve bugünün kadınını en iyi konuşturan yazar? olarak andığı Bahadır Yenişehirlioğlu, binlerce askerin şehit olduğu Yemen Cephesi?nin gölgesinde, birbi
Hepsi bir aşk hikâyesi
Gökkuşağından ormanlar dikiyorum şimdi
Bütün renkleri geri getirmeye geliyorum
Ölümümle yaşamımı geri getirmeye geliyorum
Cennette seni bekliyorum
Belki dirilir gönlümün yalnızlığı
Hepsi bir aşk hikâyesi
Akhisar'ın zeytinyağı tüccarlarından birisinin kızı olan Hilal,
şizofrendir. Bunun öğrenilmesinden çekinen ailesi, tedavi için
onu İstanbul'a gönderecek ve şifa arayacaktır. Uzun süre kaldığı
akıl hastanesinden Akhisar'a döndüğünde ise Hilal, ailesinin onu
evlendirme baskısıyla karşı
Cesaret, sadakat, affetme, paylaşma, cömertlik, alçakgönüllülük, özeleştiri, adalet ve diğerleri...
Toplumun geneli tarafından kabul edilen bu ortak kavramlar; bir anlamda, mutluluğun standartlar kümesidir.
Değerleri bir banka hesabına benzetirsek, iyi yatırımlar yapan kişinin hesabı ona kâr getirecektir. Ne kadar kâr ettiği hemen anlaşılmasa da bu, ileri yaşlarda faydasını göreceği bir birikim olacaktır. Doğaya ya da ailesine yatırım yapan kişinin, bu yatırımların kendisine geri döneceğini bilmesi gere
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 240-260 /
Aktif Sayfa : 13
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.